23 Şubat 2019 Cumartesi

RAHAT DURAMAYANLAR


      Uzun zamandır blogumla istediğim gibi ilgilenemiyorum.Biliyorsunuz emeklilikle birlikte bir meşguliyet aramanın sonucunda ahşap boyamanın içine daldım. Bir yandan kendimi geliştirme çabaları,İstanbul'a gittikçe aldığım dersler,bir yandan sipariş yetiştirme telaşı...Serde acemilik de var.Üstüne kızımın dünyaya yeni gelen bebeği... Biraz da kendimi mi kaybettim nedir? Sözün özü blog ahşap boyama vitrinine dönse de bu yayında yine bir boyama hikâyesi var.
   
     Bir buçuk aya yakın bir süredir İstanbul'daydım. Hamdolsun bebeğimiz dünyaya geldi ve bir aylık oldu bile. O koşturmacanın arasında boyalar da yer buldu kendine. Kızımın eski konsolunu yenileyip balkonunda kullanıma açabileceğim hiç aklıma gelmezdi doğrusu.

   Konsolun eski hali.

    Kızçem eskitmeyi balkonundaki eşyalara yakıştıramayınca ortaya böyle düz beyaz bir çalışma çıktı. Azıcık renklendirmeyi de ihmal etmedik.







     Valla iki arada bir derede de olsa değerli Hoca Fatma Metin Aktaş'ın atölyesine  çok kısa bir süreliğine gidilip bu minicik el boyaması çalışıldı. Telefonla çekim renkleri hiç de güzel gösteremese de paylaşmak istedim.







Renklerin güzelliği tadında geçsin günleriniz.

17 Şubat 2019 Pazar

ŞÜKÜR=HUZUR


Onu dinledikçe Necip Fazıl'ın mısraları düştü yüreğime

O erler ki gönül fezasındalar, 
   Toprakta sürünme ezasındalar. 

      Yıldızları tesbih tesbih çeker de. 
      Namazda arka saf hizasındalar. 

İçine nefs sızan ibadetlerin, 
Birbiri ardınca kazasındalar. 

                    Günü her dem dolup her dem başlayan, 
   Ezel senedinin imzasındalar. 

      Bir an yabancıya kaysa gözleri, 
      Bir ömür gözyaşı cezasındalar. 

  Her rengi silici aşk ötesi renk; 
      O rengin kavuran beyzasındalar. 

           Ne cennet tasası ve ne cehennem; 
 Sadece Allah'ın rızasındalar.



Şükretmenin aydınlığı yüzüne vurmuş,teslimiyetin huzuru her davranışında açık seçik görünüyor.Sekseni devirmiş,ahir ömrüne  bir de gencecik  evladının ani kaybını sindirmiş. Şimdi oğlundan yadigar gelinciğinin ve torunlarının yanında misafir. Yaşını alsa da "yaz gelsin evime kavuşayım"  heyecanında ninemiz. Güzel insanlar onlar. Hayatın asıl gerçeğini çözmüşler. Allah'a teslim olmuş,gönül sevincini bulmuşlar. 
Bize de nasip olsun.

14 Şubat 2019 Perşembe

SABAHIN SEHER VAKTİNDE

                                                     


                                              



                                                             
     Taa lisedeyken bilir bilmez attığım fırça darbelerine baktım bugün. Birden...Birden anladım: Seyrettiğim lisede yaptığım bir boyama değil,gençliğimdi. İstanbul'da otuz küsür yıl önce çiçeği burnunda bir öğretmen olarak çıktığım evin duvarlarında -sabahın seherinde- on altı- on yedi yaşlarıma baktım bu sabah. Çamlıca Kız Lisesi'nin bahçesinde dolaştım. Hababam Sınıfı'nın Mahmut Hoca'sı hastane odasındayken öğrencilerinin "Mahmut Hoca! Mahmut Hoca!" diye tempo tuttuğu film sahnesinde  buldum kendimi. Şöyle inceden bir ağır çekim olsa tanır mıyım acaba beni,diye düşünmedim değil. Üstelik ne Mahmut Hoca vardı artık ne Hafize Ana ne Şaban ne de o güzel gözlü, sırım boylu Damat Ferit...
   Hey allı pullu Dünya!yılları da sevdiklerimizi de  öğüttün. Bir hatıralar kaldı elimizde. Ve bir gün biz de...
   Hasılı kelâm bu sabah yine hüzün deli dalgalar gibi gelip yüreğimin kıyısına vururken İstanbul'a pırıl pırıl bir sabah güneşi doğuyordu.
     (Bu yazı 4 Şubat'ta yazılmıştı.)