28 Kasım 2017 Salı

ZİLLER ÇALACAK...


 ZİLLER ÇALACAK...  
Zil çalacak... Sizler derslere gireceksiniz bir bir.
Zil çalacak, ziller çalacak benimçin, 
Duyacağım, evlerden, kırlardan, denizlerden;
Tâ içimden birisi gidecek ardınızdan uça ese...
Ama ben, ben artık gidemeyeceğim.


   Evet , ben artık gidemeyeceğim... Nasıl da kolum kanadım kırık...Öğrencilerimin orada olduğunu bilmek ama gidememek...Garip bir duygu. Öyle de olsa biliyorum: bir öğretmen sadece çalıştığı sürece öğretmen değildir.
 Ve son gün, - kifayetsiz olsa da- son konuşmam. Emekliler adına bir öğretmen olarak öğretmene bakışım:

Sn. Kaymakamım,Değerli  Misafirler,
Yeni dünya düzeninde geleceğe dönük en büyük yatırımların eğitime yapıldığı bir çağda bizler omuzlarında en büyük sorumluluğu taşıyan bir mesleğin mensuplarıyız.
Öğretmen sadece kara tahta başında ders veren bir görevli değildir.
“İkra , bismi Rabbike!” “Yaratan Rabbinin adıyla oku.” hitabını rehber edinip öğrencilerine ve çevresine kainatı ,  insanı , olayları okumayı öğretmeye çalışmak ve Atatürk'ün işaret ettiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak en büyük hedefimiz olmalıdır.
Başöğretmenimiz M.K. Atatürk ,“ Öğretmen her fırsattan istifade halka koşmalı,   halk ile beraber olmalı ve halk ,   öğretmenin yalnızca alfabe okutur bir varlık olmayacağını anlamalıdır.” diyor.
Bu sözler öğretmenin topluma model olmak zorunda olduğunun en açık ispatı değil midir ? 
O halde öğretmen;duruşu,tavrı,düşünce biçimiyle kendini aşmış bir karak
ter abidesi,bir insan-ı kâmil olmalı . Millet olmanın dinamiklerini nesillere 
aktarabilmelidir. Bu tavır aynı zamanda saygınlığımızı korumanın en güzel
 yoludur. 
 
Değerli misafirler,bugün yaşadığımız sorunların en büyük sebebi öz kültü
rümüzden kopmuş olmamızdır. Kurtuluş Savaşı yıllarında tam bir kendine
dönüş yaşayan milletimiz bugünse tam anlamıyla bir dil ve kültür zafiyeti 
yaşamaktadır. Oysa Bizi millet yapan değerlerimizden uzaklaşmak varlığımı
zı da temelinden sarsacaktır.
 
“Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan.
Bahseder gerçi duyanlar bir onulmaz yaradan;
Derler: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük;
Budur âlemde hudutsuz ve hazîn öksüzlük.” diyen Yahya Kemal BEYATLI  asıl derdimizi ne güzel anlatmış.  Öğretmen bu en büyük tehlikeyi bertaraf etmek zorunda olmanın bilinciyle bir Mevlana , Yunus Emre , Hacı Bektaş- ı Veli ,   İbn-i Sina  ,   Fatih ,   Mehmet Akif  olmalı; Atatürk’ün açtığı çağdaş uygarlık yolunda yürümelidir.  O zaman millet olarak sadece başımız sıkışıp zor durumlarda kaldığımızda değil ,   her zaman birlik beraberlik içinde olmamız gerektiğinin bilincine varırız.

Atatürk, “ Öğretmenler Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.” derken öğretmenin en büyük görevinin özgür düşüncesiyle sorgulayan, araştıran ve sonuca varan bireyler yetiştirmek olduğunu vurgulamıştır.  
Bu düşünceler içinde emekliliğimin ilk günlerini yaşarken  “ vatan, millet ve mukaddesat uğrunda helâl olsun, helâl olsun verdiğim bütün emek.” diyorum ve öğretmen olmanın emeklilikle son bulmayacağını biliyorum.  Öğretmen olmak dudağımızda yarım kalan ve hiç bitmeyecek bir şarkıdır. Sözlerimi bizi çok iyi anlatan dizelerle bitirirken  emekliye ayrılan arkadaşlarıma sağlık ve huzur,çalışmakta olan arkadaşlarıma gayret ve başarı,aday  öğretmenlerimize de mutlu ve başarılı bir meslek hayatı  diliyorum. Günümüz kutlu olsun.
Zil çalacak... Sizler derslere gireceksiniz bir bir.
Zil çalacak, ziller çalacak benimçin,
Duyacağım, evlerden, kırlardan, denizlerden;
Tâ içimden birisi gidecek ardınızdan uça ese...
Ama ben, ben artık gidemeyeceğim.
Zil çalacak... Siz geminize, treninize gireceksiniz bir bir.
Zil çalacak, ziller çalacak benimçin,
Duyacağım, iskelelerden, istasyonlardan bütün;
Tâ içimden birisi koşacak ardınızdan...
Ama ben, ben artık gelemeyeceğim.
Sonra bir gün zil çalacak yine,
Hiç kimseler, kimsecikler duymayacak...
Ne sınıflar, ne iskeleler, ne istasyonlar, ne siz...
Tâ içimden birisi kalacak oralarda...
Ben gideceğim.
                               

4 Kasım 2017 Cumartesi


       

        BOYAMA SEVDASI

        Kendime kızıyorum bazen. İnsan evinin işini gücünü bitirip eline kitabını alıp  bir de yanına  çay,  Başka şey düşünmeden şöyle sakince oturamaz mı? Ben başaramıyorum böyle bir şeyi yapsam da çok ender. Kitap okurken zaten evi barkı unutuyorum. ev halkı elime bir kitap almasam diye bakıyor da bu aralar kitaplarımı mumla arıyorlar desem yeri.
      
        Uzunca bir zamandır mobilya boyamaya merak saldım. Ama bu da bir zaman ve emek gerektiriyor. Üstelik küçük yerdesiniz bir kurs yok. Neyse İstanbul seyahatimi bir atölyenin toplu çalışma gününe denk getirdim- onlar" work shop" diyorlar- (dilimizin ve vurdumduymazlığımızın içler acısı hali) ancak gidebilmek ne mümkün. Ben Beylikdüzü'ndeyim atölye Emirgan'da. Gözümü karartıp yola çıkacakken önüme çıkan trafik engeli. Hasılı kelam hevesim kursağımda kaldı. Katılamayacağımı bildirdim fakat aklım boyamada. Araştıra araştıra Anadolu yakasında bir atölye buldum.  Oğluma geçtiğim zaman kısa bir ders almak üzere anlaştık. Sağ olsun Emel Hanım o kısacık süre içinde çok yardımcı oldu.


      Elbette ki yeterli değil. Benim daha çok çalışmam gerek. Boyalar  ve toplu çalışmalar ise oldukça yüksek meblağlar istiyor.  Her neyse Ufak tefeklerle işe başladık bakalım. Şöyle rahatça ayaklarımı uzatıp "emekliliğin tadını çıkarmak" varken yine başıma iş açtım. Koştura koştura ev  işlerini bitirip doğru boyaların başına. Yok canım ben akıllanmam.


        Bunlar elim boyaya alışsın diye boyadıklarım.




      İlk eskitmeyi çerçevede denedim.



      Mobilya olarak seçtiğim ilk kurban. Eski sehpa.

Biraz eskitelim bakalım olacak mı?



Olmuş mu dersiniz? Şimdi sipariş ettiğim boyaları bekleme zamanı... İnşallah öncelikle kendime mahçup olmam.