28 Nisan 2016 Perşembe

BENİM EVLERİM

Ne çok evim oldu benim…Çok gezdim evet. Çok ev değiştirdim. Ama bunlar başka… bunlar hayalimde yaşattığım evler.Peşin peşin söyleyeyim bu uzunca bir yazı olacak. Oldum olası sıcacık evler hayal ederim. Bugün artık deniz manzaralı  güzel bir apartman dairesindeyim ama benim düş evlerim buradan çok daha yaşanası.İlk evim "Heidi"ye özenmemin sonucunda kuruldu. Dedemin köydeki ormanındaydı evim. Ağaçlardan yapılmış bir kulübecik. Samandan yatağım da eksik değildi. Geceleri yaprakların arasından süzülen ay ışığına sarınıp uyurdum. Dağlarım  ve keçilerim yoksa da ağaçlarım ve kuşlarım vardı. Epey bi yaş alana kadar orada yaşadım. Biraz daha büyüdükçe bir “Çalıkuşu olma hayali sardı bütün benliğimi. Ormandaki evim bana yetmez olmuştu artık .Öğretmen olmalı Yurdumun taşını toprağını arşınlamalıydım. Değiştirdim evimi…Çok da uzağa gidemedim tabii. Bu seferki evim yine köyümüzde dedemin yaptığı “tam”dı. Nereyi biliyordum ki zaten köyden başka.İstanbul'da yaşıyorduk ve Görele'den başka bir yere gitmemiştim ki…–“tam” bizim köyde fındığın,kışlık elma armutun ve bir bölümüne sapın samanın konduğu yerdir- Rahmetli dedeciğim usta olduğu için güzel bir tam yapmıştı hem de iki katlı.  Ben onu hiç de “tam” olmaya layık göremedim. Hayalimde bir güzel dayayıp döşedim. Bir-iki sedir, tahta masa, kilimler ve basma perdelerle…(Çeyizimdeki masa örtüsünü sermeyi de unutmadım.) Epey bir müddet de orada oyalandım. Ama hep aynı evde oturup duramıyordum ki… Yeniden değiştirdim evimi. Yalnız hâlâ köydeydim. Bu defa halamızın oturulmayan küçük evini kestirmiştim gözüme. Ama gerçekte de ne evdi o. Yıkıldığına hâlâ üzülürüm. Kocaman bir kayalığın tepesinde,gün boyu vadideki coşkun ırmağın akışını ve Çanakçı’ya giden yoldan geçen arabaları seyreden bir kartal yuvası gibidir. Yeşil çerçeveleri, yeşil kapısı , beyaz badanasıyla bir inci gibi parıldar.  Ocaklığını ise hiç sormayın. Mutfağın alnında bir asalet timsalidir. Kıymetini bilemediğimiz pek çok kıymetli şey gibi o da yitip gitti hayatımızdan. Şimdi  yerinde güzelim manzarayı seyreden bir dut ağacı var.  Yüksek okuldayken nihayet köyümüzden çıkabilmişti hayallerim.  Anadolu’nun ücra köşelerinin  birinde bahçe içinde kerpiç bir ev kurdum kendime. Pencerelerindeki patiska perdelerin güneş ışığıyla yıkandığı duvarlarını  öğrencilerimin ısıttığı bir evcik.. Okul bitip de atanana kadar o evde yaşadım. Mutlu anlarımda gülümsemelerimle doldurdum, sıkıntılı zamanlarımda ise sığınağım oldu.

 Atandığımda  gerçek bir ev kurma yolunda nişanlı bir yeni öğretmendim artık. Bilecik Bayırköy’de öğretmen arkadaşlarımla kaldığımız ev kendi ayaklarımın üzerinde nasıl duracağımı öğreten bir kapı oldu. Dostluğu paylaşmayı orada öğrendim. Çalıkuşu ilk dalına konmuştu.Ve nihayet yeni bir hayat…Yanımda hayat arkadaşım. Artık  düşler boyutundan çıkıp gerçeklerle tanışma zamanı. Köyde ev aramalarımız…Nihayet içimin ısındığı bir  bir kuş yuvası“Çeteli’nin evi.” Gerçekten de kuş yuvası gibi. Üç veya dört katlı bir apartmanın çatı katı… Minicik ama çok kullanışlı. Asıl başımı döndürense terastan temaşa edilen manzara.  Vadideki yemyeşil kavak ağaçları… Öyle mutluyum ki hemen tuvalimi fırçalarımı elime alasım var. Ancak sonuç tam bir hayal kırıklığı. Evi tutamıyoruz.   Devran dönmeye devam ediyor. Biz köyde  ev ararken ilk tayin yerim olan Bilecik Ertuğrul Gazi Lisesine dönmem gerekiyor. Ev maceramız yeni baştan başlıyor. Fakat Bilecik’te alıştığımız gibi bir ev bulmak ne mümkün. Sonunda  başımızı soktuğumuz ilk ev…mi desem acaba? Bilecik’in o günkü şartlarında bir dört duvar işte… Bu ev hayalimdekilere hiç benzemiyordu.Nihayet Soğuksu Mahallesinde oturduğumuz ev . Yok yok,  yeni hayatımdaki ilk gerçek yuvam. Kerpiç bir evin alt katı… toprakla beraber. Ama temiz. Tabanına ilk defa çakılan döşeme,  mutfak tezgahına döşenen fayans,  hele de yeni alınan minik terek… Sanki bir dünya bağışladılar bana…Küçücük odamızda yanan sobanın çıtırtıları… Hepsinden önemlisi ev sahiplerimiz Rahmetli Ahmet amcayla Zemine teyzenin bize ayırdıkları bahçe ve  ellerimizle ekip diktiğimiz sebzelerimiz…
         Daha sonra  çoook ev değiştirdim. Bugünkü ölçülerle güzel evlerde oturdum. Yine de en güzel ev hâlâ hayallerimde yaşattığım evdir. Nasıl mı? Yurdumun sakin ve yemyeşil bir köşesinde  bir kasaba…Sıcacık, dost insanlar… Ağaçlarında kuşların cıvıldadığı,bahçesinde  güneşi içmiş kıpkırmızı domateslerin gülümsediği ,kapımızdan geçen komşularımın  gelip teklifsizce oturduğu ve iki lafın belini kırdığımız tahta masasıyla minik kerpiç bir yuva…Denizin yamacında olursa da âlâ…Dünya evi bu. Daha ne olsun?..Gerçek dünyamızda daha güzeli olsun.


Not: Resim internetten alınmadır.

10 Nisan 2016 Pazar



            BAHAR PEMBE BEYAZ OLUR...

        Bahar pembe beyaz olur ya, gönüller bulutluysa baharın pembesi de beyazı da  yavandır. Belki çokları için önemsenmeye değmez bile dert dediklerimiz. Yine de her yüreğe dokunan hüzün farklı farklı. Kimine değip geçen kimini de ezip  geçer. Ama öyle dokunuşları sebep kılmış ki yaratan anlık coşkular bile bir an da olsa çağıldatır içimizi. Ve şükür duygularıyla dolar taşarız. Sınavın kolayı yok deriz. "Unutturacak dert verme Yarab." dualarındadır sığınağımız.  Sebepler halk edilmiştir, hayata tutunmak için meşgalelerimiz vardır... Şükür...

      Bugün griyim biraz. Denizin renginden midir, sınavımın zorlu sorularından birinde miyim cevabım yok. Ama sığınağım var. İsyandan koruyan...Şükür...

     Hep derim"Kara gün kararıp kalmaz." öyleyse iş başına. Gelin kızıma işlediğim örtünün gülleri  yüreğimi bahar pembesine boyayacak belli... Şükür...



     Denizin rengi bile bahar mavisine döndü. Şükür...
  
    
  


  Gün akşama döndü . Güller serpiliyor yüreğime...Pembe...Şükür...

    

  

Ve en güzel aydınlık

,

komşuda bulduğumuz bize de düşen güzellik. 
evimizde bahar pembesi...Şükür...